SİLAHLI  ÇATIŞMA HUKUKU VE TEMEL PRENSİPLERİ

1.Silahlı Çatışmanın Tanımı ve Çeşitleri

“Savaş” yerine genelde kullanılan kavram “silahlı çatışma”  kavramıdır.   II. Dünya Savaşının korkunç sonuçlarından sonra, bir daha insanlık camiasının böyle bir savaş yaşamaması için ortaya konulan Birleşmiş Milletler Antlaşmasının  2. maddesinde bir devletin başka bir devlete karşı  silahlı güç kullanması, bireysel veya kolektif meşru müdafaa hakkı ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi  kararları dışında yasaklanmıştır. Birleşmiş Milletler Antlaşmasının bu düzenlemesi karşısında  uluslararası alanda “savaş” kavramının kullanılmasından özellikle kaçınılmaktadır. Konuyla ilgili esaslı düzenlemelerin yer aldığı Cenevre Sözleşmelerinde  savaş yerine daha genel ve kapsayıcı bir kavram olan  “silahlı çatışma” kavramı kullanılmıştır. Böylelikle savaş kavramının hukuki tanımı üzerindeki tartışmalardan da kaçınmak mümkün olmaktadır. Savaşın mevcut bulunduğu ortamda, silahlı çatışmanın kesinlikle mevcut olduğu da açıktır. Devletler de günümüzde “savaş”  kelimesini kullanmakta isteksizdirler. Karşılıklı ve birbirine düşman silahlı unsurların birbirlerine karşı kasten  askeri operasyonlar sürdürmeleri durumunda “silahlı çatışma”nın mevcut olduğundan bahsedilerek “silahlı çatışma” kavramı kullanılmaktadır.  Bu açıklamada mevcut bulunan “kasten” kelimesi, sınırlarda yaşanan  hatalı sınır ihlalleri ve benzeri durumları dışarda bırakmak için kullanılmıştır. Silahlı çatışmalar devletler arasında yaşanabileceği gibi, devlet otoriteleri ile organize silahlı gruplar arasında veya sadece organize silahlı gruplar arasında da olabilmektedir.

Silahlı çatışmaların bir kısmı uluslararası  nitelikte silahlı çatışmalar olarak kabul edilirken, diğer bir kısmı  ise uluslararası nitelikte olmayan silahlı çatışmalardır. Silahlı çatışmalar devletlerarasında yaşanıyorsa, bir devlet başka bir devletin topraklarındaki hedeflere saldırıyorsa veya başka devlet topraklarını işgal ediyorsa veya çatışma olmaksızın  resmi bir savaş ilanı yapıldıysa   bu tür silahlı çatışmalar  “uluslararası silahlı çatışma” olarak kabul edilmektedir. Böyle bir durumda çatışmanın içinde olan devletlerin bu durumu çatışma olarak kabul edip etmemeleri veya nasıl tanımladıkları önemli değildir.

Bazen devletin içinde devlet otoriteleri ile silahlı gruplar arasında veya devlet otoritelerinin karışmadığı farklı silahlı gruplar arasında çıkan silahlı çatışmalara rastlanmaktadır,  bir devletin ülkesinde meydana gelen  bu tür çatışmalar  uluslararası olmayana silahlı çatışmalar olarak kabul edilmektedir. Düşük şiddetli iç gerilimler, toplumsal gösteriler, toplum olayları  ve kargaşalar ile  ufak çaplı rahatsızlıklar ise silahlı çatışma olarak kabul edilmemektedir.

2.Silahlı Çatışmalarda Uygulanacak Olan Hukuk

Silahlı çatışma hukuku savaş alanında doğmuş, temelini teamül hukukunun oluşturduğu  hukuk kurallarından oluşmaktadır. Örneğin “beyaz bayrak” kuralı, “teslim olana ve aman dileyene dokunulmayacağı” kuralı, çocuk, yaşlı, kadınlar ile kültürel yerler ve ibadet yerlerine zarar verilmeyeceği  kuralı savaş alanında doğmuş ve hepimiz tarafından bilinen kurallardır. Bu kurallar pratikte uygulanması kolay kurallardır. Hemen hemen bütün kültürler bu kuralları benimsemiş ve uygulamıştır. Yazılı olmayan bu kurallar,  sonradan  uluslararası sözleşmeler  içerisinde kodifiye edilerek yazılı hale getirilmiştir. Bu kuralların uygulanması çoğu zaman çatışmaların şiddetinin azalmasında ve ateşkese  bir an önce ulaşılmasında etkili olmaktadır.  Diğer taraftan bu kurallar, sıklet merkezinin oluşturulması, taktik örtü ve aldatma, basitlik, gibi savaş prensipleriyle de  uyumu olan  kurallardır.  Örneğin askeri açıdan önemsiz hedeflerden uzak durmak,  hem sivillerin daha az zarar görmesini  sağlayacak, hem de askeri açıdan gereksiz hareketlerden kaçınılmasına olanak sağlayacaktır.  Bu kurallar askerlere ve komutanlarına uyacakları minimum standartları hatırlatan, savaş kurbanlarının ve  acılarının azalmasını, savaşanların vicdanlarına uygun hareket etmelerine olanak sağlayan,  masum sivilleri koruyan kurallardır. Bu kurallar sayesinde sivillerin,  sağlık personelinin, din adamlarının,  teslim olan savaş esirlerinin, yaralı ve kazazedelerin  korunması sağlanacağı gibi, askeri operasyonun başarılması için gerekli olandan fazla şiddet kullanılmasının da  önlenmesi sağlanacaktır. Bahsettiğimiz bu kuralların  büyük kısmı toplam dört adet Cenevre Sözleşmesinde ve  bu sözleşmelere ilave iki adet ek  protokolde  düzenlenmiştir. Sözleşme  kurallar bağlayıcı olup, silahlı kuvvetlerin bütün  fertlerine ve siyasi otoritelere  yükümlülükler getirmektedir. Bir çok ülke  sözleşmelere taraf olup, Türkiye’de iki no’lu protokol dışında dört adet sözleşmeye  taraftır. Her asker personel bu kuralları bilmek ve uymakla yükümlüdür.

Silahlı çatışmalarda uygulanacak hukuk kurallarına ilişkin olarak uluslararası çatışmalar için ayrı, uluslararası olmayan silahlı çatışmalar için uygulanacak hukuk kurallarının farklı olabileceği ifade edilse de,  her iki silahlı çatışma türü için de  uygulanacak müşterek hukuk kurallarının uygulandığı  geniş bir alan ve  hukuk düzeni mevcuttur.  Teamül hukuku olarak adlandırılan  ve çatışma alanlarında doğmuş olan, önceleri yazılı olmayan hukuk kuralları sonradan yazılı hale getirilmiş ve kodifiye edilerek iç hukuk ve uluslararası sözleşmelerin parçası haline getirilmiştir. Teamül hukukunun temeli  hasta ve yaralılar ile savaş esirleri ve sivillerin korunmasına yönelik kurallar getiren  toplam dört  adet Cenevre Sözleşmesinin  her birisinde aynı şekilde düzenlenmiş olan müşterek 3. maddede açıkça ifade edilmektedir.  Bu madde de “çatışma alanlarında silahlarını terk edenlerin, hasta yaralıların ve kazazedelerin  renk, din, cinsiyet, doğum ve benzer herhangi bir ayrımcılığa tabi tutulmadan  insanî muameleye tabi tutulacağı, hasta ve yaralıların tedavi edileceği“ açıkça düzenlenmiştir. Sözleşmelere ek iki adet protokolden ikinci protokol ise sadece uluslararası nitelikte olmayan silahlı çatışmalara uygulanacak kuralları içermektedir.

Silahlı çatışmalar başlar başlamaz silahlı çatışma hukuku kuralları da uygulanmaya başlanacaktır. Eğer savaş ilanı yapılır ve fiilen silahlı çatışma başlamasa dahi bu kurallar uygulanacaktır. Benzer şekilde işgal başladığında da işgale karşı konulmuyor olsa dahi bu kurallar uygulanacaktır. Çatışmalar , işgal  son bulduğunda silahlı çatışma hukuku kurallarının uygulanması da son bulacak fakat, savaş esirlerinin korunması hususu sözleşmeler kapsamında devam edecektir.

3.Silahlı Çatışma Hukukunun Temel Prensipleri

Tıpkı  taarruz, savunma, geri çekilme şeklindeki savaş prensipleri gibi silahlı çatışma hukukunun da temel prensipleri mevcuttur. Bu prensipler de basit ve kolayca anlaşılabilecek, çatışma sahasında her durumda bir askerin kolaylıkla yerine getirebileceği   kuralları içermemektedir. Bahse konu  prensipler  etik değerler  ile askeri gereklilikler arasında bir denge kurmaktadır. Silahlı Çatışma hukukunun temel prensipleri  askeri operasyonun değerlendirilmesinde  planlanmasında ve uygulanmasında dikkate alınmalıdır. Genel kabule göre bu prensipler,  savaşanların sivil halktan ayrılmasını içeren ayrımcılık (distinction) ,  sadece savaşanlara  ve onları savaş alanından uzaklaştıracak ölçüde güç kullanılmasını içeren orantılılık (proportionality) , askeri operasyonun başarılması kadar güç kullanılmasına izin veren gereklilik (military necessity) ,  gereğinden fazla güç kullanılmasını engelleyen sınırlılık (limitation)  ve her zaman dikkate  alınması gereken insancılık (humanity)  ilkeleridir.

a.Sivillerin Savaşanlardan Ayrılmasını Gerekli Kılan Ayırım(Distinction)  İlkesi 

Bu ilkenin temeli “bütün çatışmalarda ana hedefin karşı tarafın askeri gücünün zayıflatılması olduğu” gerçeğine dayanmaktadır. Lahey Sözleşmesinin 25. maddesi bu ilkeyi  açıkça ortaya koymaktadır. Maddeye göre savunmasız köy, şehir, yerleşim yeri ve binalara  saldırılması yasaklanmıştır. Cenevre Sözleşmesi Ek Protokolu 48, 51 ve 52. maddelerinde de benzer düzenlemeler vardır. Savaşan taraflar, savaşçılar ile sivillerin ayrılmasını sağlayan tedbirleri almak zorundadır. Örneğin nükleer bir saldırıda bu mümkün olmayacaktır. Uluslararası Ceza Mahkemesi de doğrudan ve kasten sivillere saldırılmasını savaş suçu olarak kabul etmektedir. Düzenli olarak sivillerin bulunduğu bölgelerin bombalanması, çocuk ve kadınların kötü muameleye tabi tutulması, bu prensibin ihlali sonucunu doğuracaktır. Askeri hedeflere yapılacak saldırılarda,  çevreye ve hedefin etrafına verilecek zararın fazla olmaması ve zararın en aza indirilmesi  için tedbir alınması gerekmektedir. Yerleri, doğaları ve amaçları gereği askeri operasyonlara katkı sağlayan, kısmen veya tamamen imhası askeri operasyonlarda diğer tarafa avantaj sağlayan, askeri malzeme, araç, bina, mevzi ve askeri kuvvetler, “askeri hedef”  olarak kabul edileceklerdir. Bu kapsamda Ottowa Sözleşmesi sivillerin zarar görmesini önlemek maksadıyla anti-personel kara mayınlarının kullanılmasını yasaklamıştır.

b.Orantılılık (Proportionality)  İlkesi 

Eğer bir saldırıda hedefin yakınındaki siviller  zarar görecekse, bu  durumda yapılan saldırı orantısız bir saldırı olarak kabul edilecektir. Orantısız saldırıların önlenmesi, uluslararası ve uluslararası olmayan saldırılarda teamül hukuku haline gelmiş bir kuraldır.  Sivillerin öleceği veya yaralanacağını ya da sivillere ait yapı ve gereçlerin zarar göreceğini  bilerek bir saldırı düzenlemek, bu kuralın ihlali sonucunu doğurmaktadır. Uluslararası Savaş Suçları mahkemesine göre bir saldırıdan beklenen yarar veya askeri avantaj ile sivillerin üzerinde oluşacak zarar mukayese edildiğinde sivil zararlar aşırı ise bu saldırı orantısız bir saldırı olarak kabul edilecektir. Burada askeri avantaj kavramı  önem kazanmaktadır. Askeri avantaj  somut, esaslı ve kuvvetle muhtemel bir avantaj olmalıdır. Aksi takdirde bu ilke kolaylıkla kötüye kullanılabilir. Askeri hedeflere saldırılmadan önce siviller ve sivillere ait araçlar,  bu hedeflerin yakınından uzaklaştırılmalıdır. Örneğin nükleer saldırılar sivillere ve sivillerin yaşadığı çevreye verecekleri zarar nedeniyle silahlı çatışma hukukunun orantılılık ilkesini ihlal edecektir.  Bazen askeri hedeflere aşırı güç kullanılarak çevreye ve sivillere verilecek zarar nedeniyle  bu ilke ihlal edilebilecektir. Örneğin iki düşman askerinin imhası için içindeki sivillerin tahliyesine yönelik tedbir alınmaksızın sivillerle birlikte düşman askerlerinin bulunduğu binanın imhası, bu ilkenin ihlali sonucunu doğuracaktır. Orantısız güç kullanımını önlemek için taraflar bölgenin tahliyesine yönelik tüm tedbirleri almalıdır. Sivillerin güvenli bölgeye tahliyesi, ikaza yönelik dijital araçların kullanılması, askeri birlik ve hedeflerin sivillerin yoğun yaşadıkları yerlerden uzakta tutulması, bu ilkenin uygulanmasına imkan sağlayacaktır. Sivillere en az zarar verecek silah yöntem ve saldırı şekilleri tercih edilmelidir. Örneğin keskin nişancı silahı ile başarılabilecek bir görevde, tank kullanmak sivillere zarar verebilecektir.  Kötü planlama, yanlış istihbarat  bu ilkenin ihlali sonucu doğurabilir.

c.Askeri Zorunluluk(Military Necessity) İlkesi 

Bu ilke ilk olarak 1868 Sen Petersburg Bildirgesinin başlangıç bölümünde yer almıştır. Silahlı çatışma hukukunda, hukuka uygun olan hedefler düşmanın silahlı gücünü ve varlığını zayıflatan hedeflerdir. Bunların başında da düşman askerleri gelir. Benzer düzenleme 1923 Lahey Anlaşmasının 23. maddesinde düzenlenmiştir. Düşmanı yok etmek veya ele geçirmek  ancak ve ancak silahlı çatışma hukuk kurallarına göre esaslı şekilde  gerekliyse hukuka uygundur. Askeri anlamda gerekli olmayan hiçbir eylem silahlı çatışma hukukuna uygun değildir. Gereksiz yere askeri hedeflere zarar vermek,  bu ilkenin ihlali sonucunu doğuracaktır. Kötü planlama gevşeklik ve ihmal nedeniyle gerçekleştirilecek bir saldırı gereksiz yere bir  askeri ihtiyaca hizmet etmeyecekse, bu ilkenin ihlali sonucu doğacaktır. Örneğin kültürel miras ve yapılara zarar vermemek, ibadethanelere, hastanelere  saldırmamak, işgal edilen yerlere zarar vermemek bu ilkenin gereğidir. Zira bu yapılara zarar vermek hiçbir askeri ihtiyacı karşılamayacaktır.

d.Sınırlılık(Limitation)  İlkesi 

Bu ilke  çatışmalarda kullanılacak silah ve yöntemlerin sınırlı olduğunu ifade eder.  Çatışmalarda kullanılacak silah ve yöntemler aşırı yıkıma, acıya, yaralanmaya iyileştirilmesi mümkün olmayan veya tespit edilemeyen hastalıklara sebep olacaksa kullanılmamalıdır. Gerekli olduğundan daha fazla yaralanmaya sebep olan silahlar kullanılmamalıdır. Silahların amacı sadece düşmanı savaş alanı dışına çıkarmaktır. Izdırap çektirerek düşmanın ölümüne sebep olacak, tedavisi mümkün olmayan hastalık veya sakatlanmalara sebep olacak silahların kullanılması bu ilkenin ihlali anlamına gelir. Bu ilke  uygun kullanılmadığında istenmedik sonuçlar doğuran her silahın yasaklandığı anlamına gelmemektedir.   Bu ilke öz olarak savaş alanında her türlü method ve silahın rahatlıkla kullanılamayacağı ve bir sınırın olduğu anlamına gelmektedir.

e.İnsaniyet (Humanity) İlkesi 

İnsancıllık ilkesi gereksiz acılardan kaçınılmasına olanak sağlar. Bu ilke adeta askeri gerekliliğin  freni  görevi görür. Askeri gereklilik ile gereksiz acıların yaşanmaması  arasında  bir denge unsuru oluşturur. Hasta, yaralı, savaş esiri, sağlık personeli, dini görevliler  gibi personelin korunmasına olanak sağlar. Milliyet ırk din inanç seks vb. sebeplerle insanların farklı muameleye tabi tutulmasını önler. Herkese insanca davranılmasını gerekli kılar. Sadece savaşanlara saldırılmasını sivillerin korunmasını, gereksiz zararların verilmemesini sağlar.

Av.Yalçın TORUN

Tel:0312 432 56 78 – 0505 621 99 92

 

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir