1) Hukuki Niteliği Ve Amacı

   Tasarrufun iptali davaları İcra ve İflas Kanununun 277-284. ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Kanunun 24-31. maddelerinde düzenlenmiştir. Hakkında haciz işlemine girişilen ya da iflasına karar verilen borçlunun tasarruf yetkisi hacizden veya iflasına karar verilen tarihten itibaren kısıtlanır. Bazı kötüniyetli borçlular bu dönemde mallarını çeşitli nedenlerle, alacaklıların alacaklarını almaları engellemek için başkalarına devrederek yani malvarlığının içini boşaltarak amaçlarına ulaşmaya çalışırlar. Tasarrufun iptali davası kötüniyetli borçluların elden çıkardığı mallara alacaklıların tekrar ulaşması amacını içererek, alacakların tamamına ya da bir kısmına ulaşmayı hedefler. Sık başvurulan bir davadır. Borçlunun, alacaklılarına zarar verme kastı ile haciz ya da iflas kararı verilmeden önce yani daha tasarruf yetkisi kısıtlanmadan alacaklılarından mal kaçırma amaçlı yaptığı tüm tasarrufların sadece davacı alacaklı tarafından hükümsüz sayılmasını sağlamak için; kesin ya da geçici aciz vesikasına sahip alacaklılarca kanunda öngörülen sebeplerle 5 yıllık hak düşürücü sürede açılabilen, borçlunun mal varlığından çıkardığı dava konusu mal ve haklar üzerinde alacaklıya cebri icra yetkisi tanıyan şahsi nitelikte
bir eda davasıdır.

   Amaç borçlunun malları haczedilmeden ya da iflas olmadan malvarlığından çıkardığı mallara alacaklıların el koyarak ,yani sattırarak, elde edilen paradan alacağını almalarını sağlamaktır. Dava sonucunda sadece davacı alacaklı bakımından hukuki sonuç doğar. Maddi anlamda bir iptal ya da hükümsüzlük söz konusu değildir. Yargıtay çeşitli kararlarda davanın amacını “bu davalarda amacın borçlunun haciz ya da iflasından önce yaptığı, aslında geçerli tasarrufun geçersizliğinin iyiniyete aykırılıkla sadece alacaklı sonucu ile o mal üzerinde cebri icra verilmesini sağlamaktır” şeklinde belirlemiştir. “Amaç, alacağın tahsilini temin etmek ve borcun doğumundan sonraki tasarrufların o davacı bakımından hükümsüz sayılmasıdır” demiştir. Niteliği ayni dava olmamasında kendisini gösterir. Dava sonucunda tasarrufa konu mal üzerinde sadece alacaklı yararlanır. Üçüncü kişiye devredilenin mülkiyeti tekrar borçluya dönmez. Yine üçüncü kişinin mülkiyetindedir, kayıtlarda bir düzeltemeye gidilmez ama davayı kazanmış alacaklı sanki mal borçluya aitmiş gibi üçüncü kişi adına kayıtlı olmasına rağmen o mala haciz koydurur ve kararın kesinleşmesi beklenmeksizin malı sattırarak alacağını alır. Eğer artan para olursa para üçüncü kişiye verilir. Yüksek mahkeme dava niteliği hakkında nispi nitelikte olduğunu belirtmiştir. İptal ve tescile gerek olmaksızın davacının dava konusu şeyden alacağını alma yetkisi olduğu ve davanın şahsi olduğu çeşitli kararlarda belirtilmiştir.

   Ayni dava olmadığı için taşınmaza ilişkin devir söz konusuysa üçüncü kişi adına kayıtlı olan mal tekrar borçlu adına tescil edilmez ve bu nedenle bu dava taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde açılmaz. Yetki konusunda; iki davalı vardır, zorunlu dava arkadaşı olarak onlardan birinin yerleşim yerinde açılır. Tapu kaydında değişiklik yapılmaz ve kayıt iptal edilmez. Alacaklı alacağını fer’ileriyle yani faizleri ve icra masrafı, icra vekalet ücreti karşılayacak şekilde bununla sınırlı olarak yapılan tasarruf iptal edilir.

2) İptal Davasının Konusu

   Tasarrufun iptali davasının en sık karşılaşılan örnekleri Yargıtay içtihatlarından da görüleceği üzere aşağıda sayılmıştır. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi kararlarına bakarsak, uygulamada en çok: borçlunun devrettiği şirket hissesi hakkında, devrettiği miras hissesi hakkında, tapuya şerh verilerek güçlendirilmiş olan taşınmaz satışı vaadi sözleşmesi hakkında ve devredip sattığı taşınmazlar hakkında, ayrıca boşanma protokolü gereğince borçlu eşin diğer eşe devrettiği taşınır/taşınmaz hakkında, namı müstear hakkında, inançlı işlem, tapuya şerh edilmiş kira sözleşmesi, ödeme emrine itiraz etmemesi gibi konularda sıkça açılır.

   Konusu ve uygulama alanı çok geniştir. Ticaret hukukunda ticari işletme sayılmasa da kişinin çalıştırdığı taksiyi ya da sahip olduğu kamyonu devretmesini de fabrikayı devretmek gibi sayarak ticari işletmenin devri gibi nitelendirerek tasarrufun iptaline karar vermiştir. Muvazaalı alacağın temliki işlemi de davaya konu olabilir. Maddi veya takip hukukunda hükümsüz olan işlemler için açılamaz, geçerli işlemler için açılır. Muvazaalı işlemler hakkında doktrin iptal davası açılmasına gerek olmadığı, çünkü onların geçersizliğinin ileri sürülebileceği belirtmiştir ama Yargıtay görüşü doğrultusunda iptal davası açmanın ispat imkanı açısından yararlı olacağını savunanlar da vardır. Yargıtay kural olarak tasarrufun iptali davasında muvazaalı takipler hakkında açılabileceğini ve muvazaanın ispatı halinde tasarrufun iptaline karar verilmesi gerektiğini kabul etmiştir. Tasarrufun iptali davası açma hakkı TBK madde 19’a göre muvazaa davası açmaya engel değildir.

   Borçlandırıcı işlemler için tasarrufun iptali davası açılmasına gerek yoktur, çünkü mal daha borçlunun malvarlığından çıkmamıştır. Borçlunun haczedilmeyen malını malvarlığından çıkarması da iptal davasının konusu olmaz çünkü borçlunun bu işleminden alacaklı zarar görmez. Cebri icra yoluyla yapılan satışlarda kural olarak iptal davası açılamaz ancak alacaklılarından mal kaçırma amacıyla üçüncü kişiyle muvazaalı bir şekilde borç ilişkisi yaratarak aleyhine takip yapılmasını sağladıysa iptal davası açılabilir. Borçlunun vekaleten yapmış olduğu tasarruflar da iptal davasının konusunu oluşturmaz.

3) Taraflar

   Davanın taraflarına baktığımızda davacı olarak iptal davasının kimlerce açılabileceği madde 277’de sınırlı şekilde belirlenmiştir. Haciz yolu ile takiplerde iptal davasını kesin ve geçici aciz belgesi sahibi alacaklı açabilir ancak bu özel şart özel kanun hükmü ile kaldırıldıysa aranmaz. İstihkak davasına karşı açılan iptal davasında, iflas dairesi tarafından açılan iptal davalarında, 6183 sayılı kanuna göre açılan iptal davalarında ve muvazaaya dayalı açılan iptal davalarında aciz belgesi sunmaya gerek yoktur.

   Davalı taraf madde 282’de düzenlenir. Davalı taraf, borçlu ve borçlu ile hukuki muamelelerde bulunan veya borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan kimseler ile onların mirasçılarıdır.

4) Madde 278 İle İvazsız Tasarruflardan Dolayı İptal

   Kanunun öngördüğü belli sürede borçlunun bağışlamaları ve ivazsız tasarruflarının iptal davası konusunu oluşturması için hacizden, iflasın açılmasından veya aciz halinden itibaren geriye doğru iki senede yapılan işlemleri ya da aciz vesikası verildikten sonra beş yıllık genel hak düşürücü süre içerisindeki tasarrufları davaya konudur. Alacaklı kesin aciz belgesine de, geçici aciz belgesine de dayanabilir. Borçlu iflas etmişse iki senelik sürenin başlangıcı iflasın açılma tarihidir.

   Karı ve koca, usul ve füru, neseben veya sıhren 3. dereceye kadar hısımlar ve evlat edinenle evlatlık arasındaki ivazlı tasarruflar; yapıldığı sırada borçlu aleyhine ivazlar arasında açık bir nisbetsizlik bulunan akitler (yeterli dikkat ile anlaşılabilecek bu nisbetsizliğin davalı tarafından bilinmiş olması aranmaz); borçlunun kendi veya 3. kişi yararına kaydı hayat koşulu ile irat veya intifa hakkı kurduğu sözleşmelerle, ölünceye kadar bakma sözleşmeleri bağışlama hükmünde sayılır ve iptal davasının konusunu oluşturur. Mutad hediyeler, bağışlama vaadi veya ifa edilmemiş bir taahhüt ahlaki bir borcun ifası için verilen şeyler iptal davasının konusunu oluşturmaz.

   Bağışlama ve ivazsız tasarruflar sebebine dayalı iptal davalarında ispat yükü davacı- alacaklıya düşer.

5) Madde 279 İle Aciz Halinde İken Yapılan Tasarruflarda İptal

   Borçlunun teminat göstermeği evvelce taahhüt etmiş olduğu haller müstesna olmak üzere borçlu tarafından mevcut bir borcu temin için yapılan rehinler; para veya mutat ödeme vasıtalarından gayrı bir suretle yapılan ödemeler; vadesi gelmemiş borç için yapılan ödemeler; kişisel hakların kuvvetlendirilmesi için tapuya verilen şerhler borcunu ödemeyen bir borçlu tarafından hacizden veya mal bulunmaması sebebiyle acizden yahut iflasın açılmasından evvelki bir sene içinde yapılmışsa iptal davasına konu olur. Madde 278deki gibi borçlu kastı önemli değildir. Davalı-üçüncü kişi iyiniyetli olduğunu ispat ederek sorumluluktan kurtulabilir.

   Olumsuz durumun ispatı söz konusu olmakla beraber ispat yükü iddia edendedir ve yaklaşık ispat vardır.

6) Madde 280 İle Alacaklılara Zarar Vermek Kasdı İle Yapılan Hileli Tasarruflardan
Dolayı İptal

   Borçlu aleyhine tasarrufun yapıldığı tarihten 5 yıl içerisinde haciz veya iflas yoluyla takipte bulunulmuş, borca batıklık durumu, zarar verme kastı ve üçüncü kişinin kötüniyeti olmalıdır. Kast unsuru alacaklı tarafından yaklaşık olarak ispat edilmelidir.

   Madde 278 ve 279’da objektif şart olan alacaklıların zarar görmesi şartı yeterliyken madde 280’de sübjektif şart olan borçlunun zarar verme kasdıyla bunun üçüncü kişice bilindiği de ispat edilmelidir. Taraflar arasıda organik bağ varsa kötüniyet biliniyor sayılmaktadır.

   İspat yükü kural olarak davacı alacalıdadır. Hayatın olağan akışı kriterine göre bu tersine dönebilir. Alacaklıya düşen ispat yükünün hafifletilmesi için madde 280’in 2. ve 3. fıkrasında:
Üçüncü şahıs, borçlunun karı veya kocası, usul veya füruu ile üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan ve sıhri hısımları, evlat edineni veya evlatlığı ise borçlunun birinci fıkrada beyan olunan durumunu bildiği farz olunur. Bunun hilafını üçüncü şahıs, ancak 279 uncu maddenin son fıkrasına göre isbat edebilir.Ticari işletmenin veya işyerindeki mevcut ticari emtianın tamamını veya mühim bir kısmını devir veya satın alan yahut bir kısmını iktisapla beraber işyerini sonradan işgal eden şahsın, borçlunun alacaklılarını ızrar kasdını bildiği ve borçlunun da bu hallerde ızrar kasdiyle hareket ettiği kabul olunur.
Şeklinde karineler getirilmiştir.

7) Yetki ve Görev

   İptal istemi ancak mahkeme yolu ile ileri sürülebilir. Bu dava açarak, karşı dava ile ya da def’i yolu ile olabilir.

   Yetki meselesinde haciz yoluyla olan takiplerde açılan iptal davalarında ve iflas yoluyla takiplerde açılan iptal davalarında davalı iki kişi olduğu için dava HMK madde 7 gereği bunlardan birinin ikametgahının bulunduğu yerde açılabilir. Yargılamanın ilerleyen aşamalarında ıslah yolu ile iptal davası, tapu iptali ve tescil davasına dönerse dava taşınmazın aynına ilişkin bir davaya döneceği için taşınmazın bulunduğu yerdeki mahkeme yetkili olur. Eğer haksız fiil söz konusu ise haksız fiilin yapıldığı yerde de açılabilir. İki taraf tacir ise yetki sözleşmesi de söz konusu olabilir. Davalı ve üçüncü kişi arasında zorunlu dava arkadaşlığı olduğu için yetki itirazı beraber yapılmalıdır. Basit yargılama usulü geçerli olduğu için 17. Hukuk Dairesinin kararlarına göre yetki itirazı 2 haftalık cevap süresi içerisinde yapılmalıdır.

   İptal davası genel hükümlere göre Asliye Hukuk Mahkemesinde görülür. İptal davası istihkak davasına karşı açılmışsa iptal davasına da icra mahkemesi bakar. İptal davası sıra cetveline itiraz davası şeklinde açılmışsa davaya iflasa karar veren yerdeki ticaret mahkemesi bakar. Aynı şekilde iflas dairesinin sıra cetveline itiraz davasına karşılık açacağı iptal davası da iflasa karar veren yerdeki ticaret mahkemesinde görülür.

8) Süre

   İcra ve İflas Kanunu madde 284’e göre iptal davaları tasarrufun yapıldığı tarihten itibaren hak düşürücü olan beş sene içinde açılabilir. Bu süre tasarrufun iptale tabi olup olmadığını belirlemek için konulmuş: madde 278/2’deki ve 279/1’deki iki ve bir yıllık süreler ile karıştırılmamalıdır.

   Muvazaa iddiasına dayalı tasarrufun iptali davası her zaman açılabilir. Yargıtay 17. Hukuk Dairesine göre karşı dava olarak açılan tasarrufun iptali davasının kural olarak cevap süresi içinde ya da en geç ilk oturumda açılabileceğini belirtmiştir.

   İptal davasında vekalet ücreti, alınacak harçlar konusunda olduğu gibi dava konusunun değeri üzerinden yani takip konusu alacak miktarı ile dava konusu tasarrufun değerinden hangisi az ise ona göre belirlenir.

9) Yargılama Usulü

   İptal davalarının genel hükümlere göre açılmasının yanı sıra Yargıtay 17. Hukuk Dairesine göre tasarrufun iptali davasının açılabilmesi için özel dava şartı olarak: icra takibinin kesinleşmiş olması, alacaklının alacağının gerçek bir alacak olması, davacının alacağının dava konusu tasarruftan önce doğmuş olması gerekliliklerini belirlemiştir. Tasarrufun iptali davasını kısmi dava şeklinde açmak mümkündür. Daha önce de belirtildiği gibi basit yargılama usulü uygulanır. Yargılama usulleri farklı olduğu için menfi tespit davaları ile birlikte görülmezler. Hakim, iptal edilmesi istenen tasarruf konusu mallar hakkında davacının istemi üzerine davacının alacak ve fer’ileri ile sınırlı kalmak üzere ihtiyati haciz kararı verebilir. Alacaklının daha önce açtığı iptal davasının aciz belgesi ibraz edilmemiş olması nedeniyle reddedilmiş olması kesin hüküm oluşturmaz yani dava tekrar görülebilir. Geçici aciz vesikasına dayanılarak açılan tasarrufun iptali davaları takip dayanağı alacağın bağlı oluğu zamanaşımını kesmez.

   6183 sayılı kanuna göre görülecek tasarrufun iptali davaları diğer davalara göre öncelikli olarak görülür.

10) Sonuçları

   İcra ve İflas Kanunu madde 283’te düzenlenmiştir. Davacı, dava konusu mal üzerinde, sanki o mal hala borçlunun malvarlığında mülkiyetindeymiş gibi, cebri icra yolu ile alacağını alma yetkisini elde eder. Dava konusu mal iptal kararı ile borçlunun mülkiyetine dönmez. Üçüncü kişi yine malik olmakta devam eder. Tasarrufun iptali davası sonucu alınan ilamlar kesinleşmeden takip konusu yapılabilir çünkü taşınmazın aynına ilişin değildir. İptal davasını kaybeden üçüncü şahıs, karşılık olarak şeyi veya bedelini borçludan veya iflas masasından geri isteyebilir. Batıl bir tasarruf neticesinde kendisine ödenilen şeyi geri veren alacaklı eski haklarını muhafaza eder. Kendisine bağış yapılan iyi niyetli ise yalnız dava zamanında elinde bulunan miktarı geri vermeye mecburdur.

 

Stajyer Avukat Ayça Deniz Karakuş

 

Avukat Yalçın Torun