TÜRK HUKUKUNDA BOŞANMA VE SEBEPLERİ

Boşanma davası eşlerden birinin, evlilik birliğini sonlandırmak amacıyla diğer eşe karşıaçtığı davayı ifade eder. Günümüzde genç veya yaşlı fark etmeksizin her yaş grubunda boşanma davası sayısında büyük bir artış yaşanmaktadır. TÜİK verilerine göre son 10 yılda boşanma davaları %28 artış göstermiştir. Dolayısıyla son dönemlerde eşlerin sık sık başvurduğu boşanma davasında, yetkili ve görevli mahkeme ile boşanma sebeplerini incelemekte fayda olacağı düşünüldüğünden, yazımızda söz konusu başlıklar incelenecektir.

1.BOŞANMA DAVALARINDA GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEME


Boşanma davalarında görevli mahkeme aile mahkemesidir. Yetkili mahkeme ise davacı veya davalı eşlerden birinin ikametgah yeri aile mahkemesi olabileceği gibi boşanma davası açılmadan önce eşlerin son defa 6 aydan beri birlikte oturdukları yerin aile mahkemesi de yetkili mahkemedir (TMK md.168).

2.ANLAŞMALI BOŞANMA DAVASI


Anlaşmalı boşanma eşlerin anlaşması ile kısa sürede sonuç alınan boşanma davasıdır. Anlaşmalı boşanma davasında eşler mahkemeye bir boşanma gerekçesi göstermek zorunda değillerdir. Mahkemenin eşlerin boşanmanın tüm hukuki
sonuçlarında anlaştıklarını tespit ettiği takdirde boşanmaya karar vermesi gerekecektir. Eşler, TMK Madde 166/3’teki şartların varlığı halinde anlaşmalı olarak boşanabilirler. Söz konusu madde şu şekildedir; “Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır.“ Bu maddeden çıkarılan şartları incelemek gerekirse şöyledir;
a.Evlilik en az bir yıl sürmüş olmalıdır.
Eşlerin anlaşmalı boşanma davası ile boşanabilmesi için evliliğin bir yıl sürmüş olması gereklidir. Evlilik bir yıldan kısa sürmüş ise eşlerden biri çekişmeli boşanma davasını açtıktan sonra davalı eş ile davacı eşin hem boşanma hem de boşanmanın sonuçları hakkında anlaştıklarını gösterir protokolü mahkemeye sunması ile, çekişmeli boşanma anlaşmalı boşanmaya dönüşür.
b. Eşlerin boşanmanın maddi ve manevi sonuçları üzerinde uzlaştıklarını gösterir anlaşma protokolünün hazırlanıp mahkemeye sunulmuş olması gerekir.
Boşanma protokolünde olması gereken hususlar ise şunlardır;

(1)Her iki eşin de boşanma yönünde iradelerinin açıkça ortaya koyulması,
(2)Tarafların müşterek ev eşyaları ile ilgili anlaşmaları,
(3)Tarafların nafaka talebi varsa bu talep ve miktar, nafaka talebi yoksa da bunu belirtir
ifade,
(4)Tarafların maddi ve manevi tazminat talebi varsa bu talep ve miktar, maddi ve
manevi tazminat talebi yoksa da olmadığına ilişkin ifade,
(5)Müşterek çocuk veya çocuklar varsa velayetin kimde kalacağının gösterilmesi
gerekir.

c. Eşlerin bu davaya katılımı gerekir.

Zira yukarıda madde metninde de açıkça vurgulandığı üzere hakim tarafları bizzat dinleyerek eşlerin boşanmanın tüm sonuçları hakkında anlaşmış olduğunu tespit edebilmelidir.
Çekişmeli boşanma davasında uygulanan usuller anlaşmalı boşanma davasında uygulanmaz; yani karşı tarafa tebligat gönderme, cevap dilekçesi veya ön inceleme aşaması gibi aşamalar geçilerek doğrudan duruşma günü verilir. Tarafların
hazırlayarak imzaladığı protokol aile mahkemesi hakimi tarafından duruşmada onaylanarak boşanma kararı verilir.

3.ÇEKİŞMELİ BOŞANMA


Çekişmeli boşanma davası açan eş boşanma sebebini ispatla yükümlüdür. Bu ispatta uygulamada en çok kullanılan deliller şunlardır; Tanık beyanları (boşanma kararı verilmesine esas teşkil edecek bilgi ve görgüsü olan herkes şahit olarak dinlenebilir.),telefon görüşme kayıtları veya içerikleri, mesajlar, whatsApp içerikleri sosyal medya içerikleri (instagram, facebook, twitter vb.),uçak veya otel kayıtları, güvenlik kamerası görüntüleri, fotoğraflar, video kayıtları, banka kayıtları, kredi kartı ekstresi vb. kanun hem özel boşanma sebeplerini tek tek saymış hem de bu özel boşanma
sebeplerine dahil olmasa bile bazı hallerde boşanma davası açılabileceğini hüküm altına almıştır. Dolayısıyla eşlerin hangi sebeplere dayanarak boşanma davası açabileceğini incelemekte fayda vardır. Bunlar;


A.Boşanmanın Özel Sebepleri


1.Zina Sebebiyle Boşanma Davası


TMK Madde 185’e göre eşlerin yükümlülüklerinden biri de evlilik birliği süresince birbirlerine sadık kalmaktır. Yine aynı kanunun 161.Maddesinde “Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir.“ denilerek sadakat yükümlülüğünü ihlal eden eşe karşı boşanma davası açılabileceği düzenlenmiştir. Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer. Affeden tarafın ise dava hakkı yoktur. Bu boşanma sebebi “mutlak” bir boşanma sebebidir. Yani hakim, davada zina
ispatlandığında artık müşterek hayatın çekilmez hale gelip-gelmediğini araştırmaksızın boşanma kararı verecektir.
Kanunda zinanın tanımı verilmemiş olmakla birlikte zina; eşlerden birinin kendi rızasıyla evlilik birliği içerisinde, “karşı cinsten” biriyle cinsel ilişkiye girmesi olarak tanımlanabilir.

a.Bu sebebe dayalı boşanma davası için cinsel birliktelik yaşanması şarttır.
Flörtleşme, mektuplaşma, mesajlaşma zina kavramına dahil değildir. Nitekim Yargıtay aynı cinsten biriyle cinsel ilişki yaşanmasını da zina saymamaktadır.
b.Cinsel birlikteliğin eşin rızası ile gerçekleşmesi de şarttır.
Örneğin bir kadının tecavüze uğraması durumunda, diğer eş zina sebebiyle boşanma davası açamaz.
Bu boşanma sebebinin ispatı, zina fiilinin gizlilik içerisinde yürütülmesi nedeniyle oldukça zordur. Yargıtay kararları da ispat açısından çok değişkenlik göstermektedir.
Örneğin Yargıtay bir kararında bir başka erkeğin uzun süre eve alınmasını, zinaya karine teşkil ettiğini kabul etmişken bir başka kararında mesajlaşma, telefonla görüşme ya da arabasına binmeyi zinaya delalet olarak dahi kabul etmemiştir. Örnek Yargıtay kararına aşağıda yer verilmiştir;
“(kadın)’ın 16.07.2010 günü ortak konuta erkek aldığı, bu şahsın banyoda yarı çıplak vaziyette gizlenmiş halde bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu vakıa mahkemece de sabit kabul edilmiştir. Kadının, yalnızken bir başka erkeği ortak konuta alması ve bu şahsın yarı çıplak vaziyette gizlenirken yakalanması zinanın varlığına delalet eder. Bu bakımdan zina kanıtlanmıştır.” (Yargıtay 2.Hukuk Dairesi 2012/16833 E., 2013/17864 K., 24.06.2013 T.)

  1. Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış Sebebiyle Boşanma Davası

  2. Bu boşanma sebebi TMK Madde 162’de şu şekilde düzenlenmiştir; “Eşlerden her biri
    diğeri tarafından, hayatına kast edilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da
    ağır derecede onur kırıcı davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir.
    Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her
    hâlde bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer. Affeden
    tarafın dava hakkı yoktur.”
    Bu boşanma sebebi mutlak boşanma sebeplerinden olduğundan hakim aşağıda yer
    verilen hallerden birinin varlığını tespit ettiğinde ayrıca müşterek hayatın çekilmez hale
    gelip-gelmediğini araştırmaksızın boşanma kararı verecektir. Esasen bu boşanma

sebebinde üç farklı boşanma nedeni tek maddede düzenleme altına alınmıştır. Bunlar
da; Hayata Kast, Pek Kötü Davranış, Onur Kırıcı Davranıştır. Şimdi bu fiilleri ayrı ayrı
incelemekte fayda vardır.
a.Hayata Kast
Bu sebepte eşlerden biri kasten diğer eşi öldürmeye yönelik fiillerde bulunur. Bu sebep
için en önemli unsur kasıtlı bir öldürmeye elverişli fiilin bulunmasıdır. Diğer eşin
ölümünün gerçekleşmesi gerekmez. Yalnızca hayata yönelik tehditte bulunmak bu
boşanma sebebi kapsamında değildir. Mesela bir eşin diğer eşin kafasına silah
dayamasında bu boşanma sebebi gerçekleşmiştir. Zira bu durumda artık öldürmeye
elverişli davranış başlamış olup bu fiil tehdit niteliğinde değildir.
Ancak akıl hastası bir eşin diğer eşe karşı hayatına kast edecek eylemde bulunması
da bu boşanma sebebi kapsamında değildir. Çünkü bu durumda hayata kast olarak
nitelendirilen fiil “kasten” gerçekleştirilmiş değildir. Ancak böyle bir durumda bu sebebe
dayanarak boşanma davası açılamasa da akıl hastalığı nedeniyle boşanma davası
açılabilecektir. Bu duruma aşağıda ayrıntılarıyla değinilecektir.
b. Pek Kötü Davranış
Eşlerden birinin diğer eşin vücut bütünlüğünü, fiziksel veya ruhsal sağlığını bozacak
ya da tehlikeye düşürecek davranışlarda bulunması bu duruma sebebiyet verir.
Yargıtay kararlarında; eşin vücudunda sigara söndürülmesi, odaya kapatılıp aç
bırakılması, saçlarının zorla kesilmesi, zorla para karşılığında cinsel ilişkiye
zorlanması, normal olmayan cinsel ilişkiye zorlanması gibi eylemler pek kötü muamele
olarak adlandırılmıştır. Bu kararlara ilişkin örneklere de aşağıda yer verilmiştir;
“Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden, davalı erkeğin eşine sürekli ve ağır
fiziki şiddet uyguladığı anlaşılmaktadır. Fiziki şiddet uygulamaktan hakkında ceza
davası ikame edilmiş ve mahkum olmuştur. Davalının eşine yönelik bu eylemleri pek
kötü muamele ve onur kırıcı davranış oluşturur. Bu sebeple Türk Medeni Kanununun

  1. maddesindeki boşanma sebebi oluşmuştur.”(Yargıtay 2.Hukuk Dairesi
    2015/13850 E.,2016/5358 K., 17.03.2016 T.)
    “Davacı kadının ve çocukların sürekli olarak fiziki şiddet gördüğü, davalının
    kızına ve eşine sürekli küfrettiği sabit kabul edilmiş, toplanan delillerden şiddetin
    sürekli olduğu, davalının eşine her kızdığında bir şeyler fırlattığı, eşyaları kırdığı,
    arabasını yakmaya kalktığı, eşi ve kızına sürekli sinkaflı küfür ettiği anlaşılmıştır.
    Süreklilik gösteren fiziki şiddet “pek fena muamele” oluşturur. Bu durumda kadının
    davası bakımından, Türk Medeni Kanununun 162. maddesinde yer alan boşanma
    sebebi oluşmuştur.”(Yargıtay 2.Hukuk Dairesi 2015/13666 E., 2016/4293 K.,
    07.03.2016 T.)
    c.Onur Kırıcı Davranış
    Onur kırıcı davranıştan kasıt; eşin toplumdaki saygınlığını zedeleyecek şekilde
    hakarette bulunma, küçük düşürme, aşağılama davranışlarda bulunmayı ifade eder.
    Bu sebep için önemli olan unsur; onur kırıcı davranış olarak nitelendirilen fiilin; eş
    açısından ağır derecede onurunu kıracak nitelikte olmasıdır. Ancak eleştiri ya da şaka
    yollu söylenen ve esasen ciddiye alınmayacak sözler bu kapsamda kabul edilmez.

Yargıtay kararlarında; kocasının eve geç gelmesine sinirlenen kadının kocasının iş
yerinde ona hakaret etmesi, kadının kocası aleyhine hırsızlık ihbarında bulunması ve
bunun doğru çıkmaması, mahkeme koridorlarında eşlerden birinin diğerine hakaret
etmesi onur kırıcı davranış olarak nitelendirilen fiillerden bazılarıdır.

  1. Küçük Düşürücü Suç İşleme veya Haysiyetsiz Hayat Sürme
    Sebebiyle Boşanma Davası
    TMK Madde 163 “Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat
    sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu
    eş her zaman boşanma davası açabilir.” hükmünü haizdir. Bu boşanma sebebi mutlak
    bir boşanma sebebi değil nispi bir boşanma sebebidir. Dolayısıyla bu boşanma
    sebebinin varlığı tek başına yeterli olmayıp ayrıca müşterek hayatın çekilmez
    olduğunun da ispatı gerekecektir.
    a. Küçük Düşürücü Suç İşleme
    Bu sebepte en önemli unsur; evlilik birliği içerisinde eşlerden birinin toplumdaki
    anlayışa göre küçük düşürücü olarak nitelendirilen bir suç işlemesidir. Her suç bu
    sebep kapsamında değerlendirilemez, hakim toplumdaki anlayışa göre eşin evlilik
    birliği içerisinde işlediği suçun küçük düşürücü nitelikte olup-olmadığını takdir eder. Bu
    suç nedeniyle eşin mahkumiyetine karar verilmesi de şart değildir. Bu suçlara örnek
    olarak; cinsel taciz, cinsel saldırı, hırsızlık, dolandırıcılık gibi suçlar gösterilebilir. Suçun
    her iki eş tarafından işlenmesi durumunda, örneğin her iki eşin birlikte hırsızlık suçunu
    işlemesi durumunda eşler birbiri aleyhine bu sebebe dayalı boşanma davası açamaz.
    Bu sebebe dayalı boşanma davasına örnek Yargıtay kararı aşağıda gösterilmiştir
    “Davalının, on iki yaşında bir kız çocuğuna cinsel tacizde bulunduğu, suçu sabit
    görülerek bundan dolayı ceza aldığı yapılan soruşturma ve toplanan delillerden
    anlaşılmaktadır. Mahkemece, “davalının bu suçu bir kere işlemiş olmasının tek başına
    boşanmaya neden olmayacağı vicdani kanaatine varıldığı, bu durumun evliliği diğer eş
    bakımından çekilmez hale getirdiğinin ispatlanması gerekir. Dava Türk Medeni
    Kanununun 163’üncü maddesinde yer alan “küçük düşürücü suç işleme” sebebine
    dayanılarak açılmıştır. İşlenen suçun niteliğine göre davacının dava açması karşısında
    onunla birlikte yaşaması kendisinden beklenemeyeceği açık ve tartışmasızdır.
    Boşanma sebebi gerçekleşmiştir.”(Yargıtay 2.Hukuk Dairesi 2014/20560 E.,
    2015/4947 K.,19.03.2015 T.)
    b. Haysiyetsiz Hayat Sürme
    Örneklerle açıklamak gerekirse hayat kadını olarak çalışma, genel ev işletme,
    kumarbazlık, uyuşturucu satıcılığı, jigololuk haysiyetsiz hayat sürme olarak
    gösterilebilir. Bu sebep açısından önemli olan unsur ise bu fiillerin süreklilik arz
    etmesidir. Bu fiillerin tek seferlik işlenmesi, “boşanma sebebi” teşkil etmez. Yargıtay’ın
    da güncel kararları bu yönde olup haysiyetsiz hayat sürme nedeniyle açılan bir
    davada; haysiyetsiz hayat nedeniyle boşanma kararı verilebilmesi için başkalarıyla
    ilişkinin bir yaşam tarzı olarak benimsenmiş olması gerektiğini belirterek başka

erkeklerle cep telefonu ve sanal ortamda görüşen evli kadının haysiyetsiz hayat
sürmediği sonucuna varmıştır.

  1. Terk Sebebiyle Boşanma Davası
    TMK Madde 164 “Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine
    getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta
    dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem
    üzerine hâkim veya noter tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş,
    boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir
    sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır. Davaya
    hakkı olan eşin istemi üzerine hâkim veya noter, esası incelemeden yapacağı ihtarda
    terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi hâlinde
    doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilân yoluyla yapılır.
    Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar
    isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz” hükmünü
    haizdir.
    Terk mutlak bir boşanma sebebi olduğundan şartlar oluştuğu takdirde ayrıca müşterek
    hayatın çekilmez hale gelip-gelmediği araştırılmayacaktır. Terk nedeniyle boşanma
    davası açılabilmesi için eşlerden birinin ortak konutu terk etmesinin yanında bazı
    şartların varlığı gerekir. Bunlar;
    a.Eşin aile konutunu terk etmesinin haklı bir sebebe dayanmaması
    Eşin aile konutunu terk etmesinde haklı bir sebebi bulunmamalı yani terk eden eş
    kusurlu olmalıdır. Eşlerden birinin askerlik vazifesini yerine getirmek, bir hastalığının
    tedavisi ya da zorunlu iş seyahatleri nedeniyle ortak konuttan ayrı kalması terk
    nedeniyle boşanma davasına sebebiyet vermez. Ama bu nedenlerle evden ayrılan eş
    bu neden ortadan kalktıktan sonra da ortak konuta dönmezse artık bu nedenin ortadan
    kalktığı andan itibaren terk için gerekli şartlar oluştuğundan bu sebebe dayalı boşanma
    davası açılabilecektir.
    Yine eşin diğer eş tarafından aile konutunu terke zorlanması ya da ortak konuta
    dönmesinin engellenmesi hallerinde de terk davası açılamayacaktır. Zira kanun
    metnine bakıldığında terke zorlanan ya da aile konutuna girmesi engellenen eş terk
    eden değil terk edilen eş konumunda sayılmıştır. Örneğin evde sürekli fiziksel şiddete
    maruz kalan eşin aile konutunu terk edip kendi ailesinin yanına dönmesinde artık diğer
    eş terke dayalı boşanma davası açamayacaktır. Çünkü aile konutunu terk etmeye
    zorlayan eş terk edilen değil terk eden eş konumundadır.
    b. Terk eden eşe ihtar çekilmesi
    Bu sebebe dayalı boşanma davası açılabilmesi için haklı bir sebep olmaksızın aile
    konutunu terk eden eşe ihtar çekilmeli ve aile konutuna davet edilmelidir. Yalnızca ihtar
    çekmek yeterli olmayıp eşin eve dönmesi için örneğin anahtarın evi terk eden eşin
    ulaşabileceği yere koyulması ya da terk eden eş eve dönmek için yol giderlerini
    karşılayamayacak durumda ise bu giderlerin karşılanması gibi eve davetin sonuç
    verecek nitelikte olması yani samimi olması gerekir.

İlk ihtar terkin üzerinden ancak dört ay geçtikten sonra çekilebilir. Bu ihtar noter
aracılığıyla çekilebilir ve ihtarda terk eden eşin iki ay içinde aile konutuna dönmesinin
bildirilmesinin yanında dönmediği takdirde terke dayalı boşanma davası açılacağı
bildirilir. Bu iki aylık süre boyunca eş halen aile konutuna dönmemişse artık terke dayalı
boşanma davası açılabilecektir. Söylenenleri toparlamak gerekirse terk sebebine
dayalı dava açılabilmesi için terkin üzerinden dört ay geçtikten sonra bir ihtar çekilmeli
ve ihtardan itibaren de iki ay geçmelidir. Yani terkten itibaren asgari altı ay geçmedikçe
bu sebebe dayalı boşanma davası açılamayacaktır.

5.Akıl Hastalığı sebebiyle boşanma davası
TMK Madde 165 “Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için
çekilmez hâle gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmî sağlık kurulu
raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir.” hükmünü haizdir.
Bu boşanma sebebi nispi bir boşanma sebebi olduğundan eşlerden birinin sürekli
olarak akıl hastası olması tek başına yeterli olmayıp ayrıca müşterek hayatın da
çekilmez hale gelmesi aranacaktır. Hakim bu konuda takdir hakkına sahiptir. Bu
sebeple boşanmaya karar verilebilmesi için;
a.Eşin boşanma davası esnasında akıl hastası olması
Akıl hastalığının ne zaman meydana geldiği önem taşımamakla birlikte dava
esnasında akıl hastalığının devam ediyor olması ve sürekli olması gerekecektir. Ancak
önemle belirtmek gerekir ki; evlenmeye engel olacak derecede akıl hastalığı evlenme
sırasında da mevcutsa zaten bu durum bir mutlak butlan hali olduğundan TMK Madde
156’ya göre yenilik doğuran davalardan butlan davası açılarak hakimden bir butlan
kararı da alınabilir. Ancak hakim, boşanma davası esnasında evlenme sırasında da
akıl hastalığının olduğu yani mutlak butlan sebebi olduğunu tespit etse dahi re’sen
dikkate alarak butlan kararı veremeyecektir.
b. Eşin akıl hastalığının sürekli olduğunun bir sağlık kurulu kararı ile tespiti
gerekir.
Akıl hastalığının geçici değil sürekli olduğunun tespiti gerekir.
c. Akıl hastalığının diğer eş için müşterek hayatı çekilmez hale getirmesi

B.Boşanmanın Genel Sebepleri
Evlilik Birliğinin Temelden Sarsılması Sebebiyle Boşanma Davası
TMK Madde 166 “Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek
derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.”
hükmünü haizdir.
Bu boşanma sebebinde yukarıda sayılan sebeplerden farklı olarak önceden
belirlenmesi mümkün olmayan bir olay yani yukarıda sayılan kavramlardan herhangi

birine dahil edilmeyen bir olay yüzünden evlilik birliğinin temelden sarsılması nedeniyle
boşanma davası açılır.
• Tarafların evlilik birliğinden beklentilerinin farklı olması,
• Kişisel farklılıkları ya da ailelerin evliliğe müdahalede bulunması,
• Aile sırlarını açıklamak,
• Eşi ailesi ile görüştürmemek,
• Eşin ailesine hakaret etmek, başkasını sevdiğini söylemek,
• Eşini sevmediğini söylemek,
• Aşırı kıskançlık göstermek,
• Bağımsız konut sağlamamak (Kayınvalide/kayınpederle birlikte yaşanması),
• Üvey çocuklara kötü davranmak,
• Evi sık sık terk etmek (Yukarıda açıklanan terk sebebine dayalı boşanma davası
açılması için gerekli süreler dolmadan eve dönen eşe karşı bu sebebe
dayanılarak boşanma davası açılabilecektir.),
• Eşin hastalığı ile ilgilenmemek,
• Cinsel ilişki kuramamak,
• Cinsel ilişkiden kaçınmak,
• Eşlerden birinin aşırı borçlanması sebebi ile icra takibine maruz kalma,
• Eşin ev işlerini yapmaktan kaçınması,
• Eşlerin çocuklarının bakımı, eğitimi vs. ilgilenmemesi,
gibi pek çok sebep eşlerin ortak hayatı sürdürmelerinde yaşadıkları sorunları
artırmaktadır. Bu sorunların varlığı artık taraflar için evlilik birliğinin değil de
boşanmanın daha yararlı olacağı kanaati oluşturuyorsa hakim boşanma kararı
verecektir. Bu sorunların varlığı tek başına yeterli olmayıp ayrıca eşlerden her ikisi ya
da en azından biri için müşterek hayatın çekilmez hale gelmesi gerekmektedir. Hakim,
bu sorunları davayı açan eş için incelemeye alacak ve davacı için ortak hayatın
sürdürülemeyecek kadar evlilik birliğinin temelinden sarsılıp sarsılmadığına
bakacaktır. Ancak eşlerden birinin kendi kusuru olmaksızın tehlikeli bir hastalığa
yakalanması örneğin corona virüsü taşıması, eşler arasındaki yaş farkının fazla
olması, eşler arasında din ya da milliyet farkı olması evlilik birliğini temelinden sarsan
sebepler olarak kabul edilmez.
Bu davada davalı evlilik birliğinin temelinden sarsılmadığı iddiasıyla itirazda bulunma
hakkına sahiptir. Ancak itirazda bulunmak için davalının kusurunun davacıdan daha az
olması ve evlilik birliğinin temelden sarsılmadığını, ortak hayata devam edilebileceğini
ispat etmesi gereklidir. Bu sebebe dayalı örnek Yargıtay Kararlarına aşağıda yer
verilmiştir.
“Yapılan soruşturma, toplanan delillerle *eşlerin 1991 senesinde evlendikleri, kocanın
daha sonra Penil Protez(Penis Protezi) taktırdığı anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar
arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân
vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında
davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın
artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK.md. 166/1)karar
verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır.”(Yargıtay
2.H.D. 2006/1924 E., 2006/9478 K., 14.06.2006 T.)

“davalı erkeğin birlik görevlerini yerine getirmeme ve şiddet eylemlerinin süreklilik
arzettiği anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak
derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve
sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında
eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre,
davacı kadının Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesinde yer alan evlilik birliğinin
temelinden sarsılması sebebine dayalı davasının şartları oluştuğundan boşanma
davasının kabulüne karar verilecek yerde davanın reddine karar verilmesi doğru
bulunmamış ve bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 2.H.D. 2016/16539 E., 2918/5160
K., 17.04.2018 T.)
Ayrıca önemle belirtmekte fayda vardır ki TMK Madde 166 iki özel halde evlilik birliğinin
temelden sarsıldığını karine olarak kabul etmiştir. Bunlar; evliliği en az 1 yıl sürmüş
eşlerin anlaşmalı boşanma davası açması ve ortak hayatın yeniden kurulamaması
sebebiyle boşanma davası açılması durumlarıdır.
a.Evliliği en az 1 yıl sürmüş eşlerin anlaşmalı boşanma davası açması, evlilik
birliğinin temelinden sarsıldığını gösterir ve boşanmaya karar verilir.
TMK Madde 166/3 şöyledir; “Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması
ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış
sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek
iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile
çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması
şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada
gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde
boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü
uygulanmaz.” Yukarıda da açıklanan anlaşmalı boşanma davasının şartları oluştuğu
takdirde hakim evlilik birliğinin temelden sarsıldığı karinesini kabul edecek ve müşterek
hayatın çekilmez hale gelip gelmediğini araştırmaksızın boşanma kararı verecektir.
b. Ortak hayatın yeniden kurulamaması sebebiyle boşanma davası açılması
halinde evlilik birliğinin temelden sarsıldığı kabul edilir ve boşanmaya karar
verilir.
TMK Madde 166/4 şöyledir; “Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan
davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl
geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa
evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya
karar verilir.” Bu şekilde bir boşanma kararı verilebilesi için;
(1)eşlerden herhangi biri tarafından daha önce herhangi bir boşanma sebebiyle dava
açılmış olması gerekir.
(2) Daha önce açılmış boşanma davasında verilen red kararının üzerinden 3 yıl
geçmesi ve bu süre zarfında da ortak hayatın kurulamamış olması. Tarafların geçici
bir süreliğine ancak ortak hayatı yeniden kurma iradesi gütmeden bir araya gelmiş
olmaları ortak hayatın yeniden kurulduğu anlamına gelmemektedir. Boşanma davasını
açan tarafın, kesinleşme kararından itibaren geçen en az 3 yıllık sürede ortak hayatın
yeniden kurulamadığını ispat etmesi boşanma kararı verilebilmesi için yeterlidir. Ancak

bu üç yıllık süreden sonra eşler örneğin dördüncü yılda ortak hayatı kurmuş ve devam
ettirememiş olursa artık bu nedenle boşanmalarına karar verilemez.
Daha önce boşanma davasını açan eş kusurlu olsa, davalı eş daha az kusurlu olduğu
için boşanma davasına itiraz hakkını kullanarak boşanma kararını önlese ve kusurlu
olan davacı eş 3 yıllık sürede ortak hayatı kurmaktan kaçınsa dahi bu sebeple
boşanma davası açarsa artık hakim şartlar oluşmuşsa boşanma kararı verecektir.
Davalı eşin artık bu boşanmayı engellemesi mümkün olmayacaktır.

Stj. Av. Meryem KILIÇ Av. Yalçın TORUN

UYARI
Web sitemizde yayımlanan yukarıdaki yazılı metnin, eser sahipliği hakları Av.Yalçın
TORUN’a ve Stj.Av.Meryem KILIÇ’a aittir. Bu yazılı metin hak sahipliğinin tespiti
amacıyla zaman içerikli elektronik imza ile muhafaza edilmektedir. Sitemizdeki yazılı
metinler avukat meslektaşlarımız tarafından dilekçelerinde serbestçe kullanılabilir,
fakat metinlerin tamamının, bir kısmının veya özetinin atıf yapılmaksızın başka web
sitelerinde yayınlanmasına iznimiz yoktur

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir