TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASINDA KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI HAKKI
Kişisel verilerin korunması hakkı temel bir hak olarak düzenleyen Anayasalar olduğu gibi, bu hakkı özel yaşama saygı hakkı içerisinde korumaya alan Anayasalar da mevcuttur. 1831 tarihli Belçika Anayasasında, 1975 tarihli İsveç Anayasasında, 1976 tarihli Portekiz Anayasasında ve 1978 tarihli İspanya Anayasasında kişisel verilerin korunması hakkı yer almıştır. Bu düzenlemeler kişisel verilerin korunması hakkının bağımsız bir hak olarak düzenlenmeye başladığını da göstermektedir. Bazı ülkelerde ise bu hak anayasalarda açıkça düzenlenmemiş fakat özel hayata saygı hakkı kapsamında değerlendirilmektedir. Bazı ülkelerde ise bu hak yasalarla düzenlenmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 20. maddesine 07.05.2010 tarihli ve 5982 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un” 2. maddesiyle “Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.” düzenlemesi getirilmiştir. Kanunun gerekçesi “Anayasada kişisel verilerin korunmasına yönelik dolaylı hükümler bulunmakla birlikte yeterli değildir. Mukayeseli hukukta ve tarafı olduğumuz uluslararası belgelerde de kişisel verilerin korunması önemle vurgulanmaktadır. Maddeyle, herkesin kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı anayasal bir hak olarak teminat altına alınmaktadır. Bu bağlamda bireylerin kendilerini ilgilendiren kişisel veriler üzerinde hangi hak ve yetkilere sahip olduğu ve kişisel verilerin hangi hallerde işlenebileceği hükme bağlanırken , kişisel verilerin korunmasına esas ve usullerin kanunla düzenleneceği öngörülmektedir.” şeklindedir. Yapılan bu düzenleme sonrasında “Anayasanın Temel Haklar ve Ödevler” başlıklı 2. kısmında mevcut “Kişinin Hakları ve Ödevleri” başlıklı 2. bölümünde “Özel Hayatın Gizliliği” başlıklı 20 maddesinde kişisel verilerin korunması hakkının ayrı temel bir hak olarak düzenlendiği görülmektedir. Anayasa değişikliği 5982 sayılı Kanunla yapılmadan önce kişisel veriler anayasanın 20. maddesinde mevcut bulunan ‘’Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.’’ düzenlemesi ve AİHS 8. maddesinde mevcut bulunan “Her şahıs hususi ve ailevi hayatına, meskenine ve muhaberatına hürmet edilmesi hakkına maliktir.” düzenlemesi ile dolaylı olarak korunmaktaydı.
Düzenlemenin içeriğine bakıldığında kişinin kendisiyle ilgili kişisel verilere erişme, verilerin düzeltilmesini ve silinmesini isteme, elde edilme amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenme ve kişisel verilerinin korunmasını isteme hakkına sahip olduğu kişisel verilerin ancak kanunda öngörülen hallerde ve kişinin açık rızasıyla işlenebileceği görülmektedir. Anayasada ayrıca kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usullerin kanunla düzenleneceği belirtilmiş olup, bu kapsamda 6698 sayılı Kanun 07.04.2016 tarihli Resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Anayasada kişisel verilerin korunması hakkının doğrudan düzenlenmesi kişisel verilerin korunması yönünden devlete bazı pozitif yükümlülükler getirmektedir. Hakların sadece anayasalarda tanınmış olması hakların ulaşılabilir olduğu anlamına gelmemektedir. Anayasada tanımlanan hakka kişilerin ulaşabilmesini sağlayacak kurumsal yapının devlet tarafından kurulması ve sürekli işler halde bulundurulması gerekmektedir. Devlet kurumsal yapının kurulması yanında düzenleyeceği bazı normlarla da bu hakkı ulaşılabilir hale getirecektir. Devlet koyduğu normlarla diğer gerçek veya tüzel kişiler tarafından kişisel verilere saygı gösterilmesine ilişkin düzenlemeler gerçekleştirecek, bunun yanında eğitim sistemi içerisinde etik değerlere yönelik eğitimle kişilerin mahremiyetinin korunması, özel hayatına saygı gösterilmesi ve etik ilkeler kapsamında bireyleri eğiterek tüm insan hak ve özgürlüklerine bütün bireylerce saygı gösterilmesi hususunda gerekli anlayışı ve davranış ilkelerini oluşturmak için tedbir alması gerekecektir.
Kişisel verilerin korunması hakkı anayasamızda mevcut bulunan diğer temel hak ve özgürlüklerden bazılarının da korunmasına da olanak sağlamaktadır. Düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında siyasi düşünceleri ve inançları nedeniyle kişisel verileri toplanarak sınıflandırmaya tabi tutulan bir birey, belirli bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılması nedeniyle kimlik bilgileri, resimleri elde edilip depolanan bir birey, aynı şekilde farklı inançları nedeniyle kimlik bilgileri işlenen, benzer şekilde belirli bir derneğe üyeliği nedeniyle kişisel verileri işlenen bir birey için inanç, düşünce, dernek kurma ve toplantı özgürlüğüne ilişkin koşullar oluşmayacağından bu haklara ulaşabilmek te söz konusu olamayacaktır. HIV Pozitif olan I.B./ Yunanistan davasında I.B. AİHM’ne başvurarak, HIV Pozitif bilgilerinin işveren ile paylaşılması nedeniyle işten çıkarıldığını ve ayrımcılığa uğradığını iddia etmiştir. AİHM tarafından ihlal kararı verilmiştir[1]. Kişisel verilerin korunması hakkı adeta diğer haklar için gerekli önkoşulları oluşturabilmektedir.
Kişisel verilerin korunmasına ilişkin taleplerin aynı zamanda kişilik haklarının korunmasına yönelik talepleri içerdiği, kişinin maddi ve manevi bütünlüğüne ilişkin değerlerin kişilik hakkı olarak kabul edildiğini dikkate aldığımızda, kişisel veriler kişinin maddi ve manevi varlığının korunmasına yönelik koşulları da içerdiğini dikkate almak gerekecektir. Kişi manevi varlığını geliştirirken, kendisini kültive ederken, kişisel gelişimini sağlarken gerçekleştirdiği etkinliklerde kişisel verileri işlenen birey kendisini risk altında hissedecektir. Bu etkinlikler siyasi etkinlikler olabileceği gibi hayat tarzına, felsefi düşüncesine, dünya görüşüne, ilişkin etkinlikler olabilecektir. Kişisel verilerin korunması kişinin maddi ve manevi varlığını gerçekleştirirken gerekli olan koşulların yaratılmasına katkı sağlamaktadır. Bu açıdan bakıldığında kişisel verilerin korunması hakkı diğer temel hak ve özgürlüklerin gerçekleştirilmesinde ve bazı temel hak ve özgürlüklere ulaşılmasında doğrudan etkili olan bir haktır.
Kişisel verilerin korunması hakkı her ne kadar anayasada düzenlenen bir temel hak ise de mutlak bir hak olarak kabul edilmemektedir. Diğer hakların korunması gerektiğinde sınırlandırılabilecek bir haktır. Özellikle anayasanın 26. maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında düzenlenen ‘’Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak yada vermek serbestliğini de kapsar.” düzenlemesi karşısında, bazen kişisel verisi paylaşılan bir bireyin kişisel verilerinin korunması hakkın ile düşünce ve ifade özgürlüğü çatışabilmektedir. Böyle durumlarda hakkın koruduğu ve insan onuru içerisinde yer alan değerlerden hangisinin korunması gerektiği hususunda bir tercihte bulunmakta gerekecektir. Bu durum her somut olayda ayrı bir değerlendirme yapılması zaruretini ortaya çıkarmaktadır.
[1] A. Tarık GÜMÜŞ, Devletin Pozitif Yükümlülükleri Kapsamında Özel hayata saygı Hakkı, Adalet Yayınevi Ankara 2016, s. 182.
Av.Meryem KILIÇ
Av.Yalçın TORUN
Tel:0312 432 56 78 – 0505 621 99 92